Boğaz’da yer alan, İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden olan Emirgan semtinde kadınların canlı sohbetleri ve şen kahkahaları eski bir konağın ikinci katında çınlıyor. Akşam sergileyecekleri performans için özenli bir şekilde prova yapan ve son hazırlıklarını tamamlayan farklı etnik kökenlerden kadınlar müziğin evrensel dili aracılığıyla enerjilerini yayıyorlar.
Bu kadınların yolları ilk kez şu an savaşın yedinci yılına girdiği Suriye’den gelen mülteciler olarak kesişti, daha sonra ise Suriyeli Kadınlar Korosu’nun şevk dolu ve yetenekli üyeleri oldular. BM Mülteci Örgütü tarafından finanse edilen bir toplum merkezindeki faaliyetlere katılan birkaç mülteci kadının ortak girişimiyle 2016 yılında kurulan koro kültürler arasında elçi görevi gören, örnek bir platform hâline geldi. Büyük bir izleyici kitlesi karşısında verecekleri üçüncü canlı konserden önce hiçbir kaygı belirtisi göstermeyip yalnızca saf güven uyandıran koronun üyesi olan 19 kadın, Suriyeli ünlü saksafoncu Basel Rajoub eşliğinde Orta Doğu şarkılarından oluşan performanslarını sergilemeye hazır. Bu konser, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve Sakıp Sabancı Müzesi’nin ev sahipliği yaptığı 24. İstanbul Caz Festivali’nin son konseri olacak.
İki kıtayı birbirine bağlayan Boğaz’ın sularına nazır balkonunda oturan, dört çocuk annesi ve beş çocuk ninesi ve koronun da bir üyesi olan Hanan ayrı düşmüş bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Hanan 20 ay önce, bir oğlunu ve bir kızını geride bırakarak iki çocuğuyla birlikte Türkiye’ye geldi. Şu anda oğluyla birlikte İstanbul’da yaşayan Hanan hikâyesini şöyle anlatıyor: “Şam’ın kırsalında yaşıyordum. Bir takı tasarım atölyem vardı, orada kendi işimi yapıyordum. Kendi evim vardı. Fakat daha sonra, savaşta hepsini kaybettim ve kaçmaktan başka seçeneğim yoktu.”
Hikâyesini anlatırken gözleri geride bıraktıkları için özlemle buğulanırken aynı zamanda çocukları ve torunları savaşın kasıp kavurduğu bir coğrafyada, en zor zamanlarda bile azimlerini kaybetmedikleri ve hayallerinin peşinden koşmaya devam ettikleri için gururla parlıyor. En küçük oğlu yükseköğrenimine Almanya’da bilgisayar bilimi alanında devam ediyor, bir torununun ise Şam’da diş hekimi olarak mezun olmasına yalnızca birkaç yıl var.
“Müzik, tattığımız pek çok duyguyu aktarmak açısından çok güçlü bir araç.”
Bir yandan konuşurken ruhuna açılan birer pencere olan gözlerinde geçmiş yaraların izi ve geleceğe ilişkin merak ve umut var. Suriye’deki hayatından ve geride bırakmak zorunda kaldıklarından bahsederken, konuşmadığı anlarda bile gözleri onun en derin duygularını büyük bir ustalıkla ifade ediyor.
Hanan, koro hayatına nasıl başladığından hevesle bahsederken şöyle diyor: “Savaşın ve yerinden edilmenin getirdiği travmayla başa çıkmaya çalışırken aradığım teselliyi toplum merkezinde buldum; yeni insanlarla tanıştım ve merkezde sunulan çeşitli faaliyetler ve atölyeler sırasında hislerimi ve fikirlerimi paylaşma fırsatına sahip oldum. Müzik atölyesi fikri pek çoğumuza çok cazip geldi. Böylece müziğin rahatlatıcı ve iyileştirici gücünü keşfettik.”
Hanan müziğin kendisi için ne ifade ettiğini anlatırken sözlerine şöyle devam ediyor: “Müzik, tattığımız pek çok duyguyu aktarmak açısından çok güçlü bir araç. Aslında müziğin evrensel bir dili var ve müzik, yalnızca insanlara değil, evrendeki bütün canlı varlıklara ait. Müzik, ayrıca, Türk toplumunun üyeleriyle de daha yakın bir iletişim kurmamıza olanak tanıdı. Dilimizi bilmiyor olmalarına karşın Arapça şarkılar dinlemekten çok hoşlanan Türk arkadaşlarım var. Müzik kendimizi ifade etmemiz için güçlü bir araç ve Türk ve Suriye toplulukları arasında etkileşimin sağlanmasında da önemli bir araç oldu.”
Hâlihazırda Fransa’da yaşamakta olan eşinin desteğinden memnuniyet duyan Hanan hislerini şöyle ifade ediyor: “Koroya girmem için beni teşvik etti, çünkü koroya girmenin yaşadığım travmanın üstesinden gelmeme yardım edeceğini biliyordu. Eminim ki şu an yanımda olmak isterdi. Konser alanında bazı videolar çektim ve videoları ona gönderdim. Bu akşamki konser sırasında çekilen videoları da onunla paylaşacağım.”
“Bize dayanıklı olup kendi ayaklarımız üzerinde durmaktan başka bir seçenek kalmadı.”
Hanan, koroda kurduğu arkadaşlıklardan ve böyle sıkı bağlar kurmanın ona kazandırdığı güvenden de bahsediyor. Akşam düzenlenecek olan konser öncesinde kendisine güvendiğini belirtiyor. Çevresine bakıyor ve ekliyor: “Bakın, bize ne kadar muhteşem bir konser alanı sağladılar. İnsan, bu kadar büyüleyici bir ortamda ancak çok daha güzel şarkı söyler.”
Başından geçenlerden sonra çok daha güçlü olduğunu belirtiyor. “Bize dayanıklı olup kendi ayaklarımız üzerinden durmaktan başka bir seçenek kalmadı. Kendi enerjimize ve gücümüze güvenerek bunlardan yararlanmayı öğrendik.” Hanan, Türkiye’nin güzelliğine ilişkin hayranlığını, Türk insanının konukseverliğini ve Türk kültürünün zenginliğini şu sözlerle dile getiriyor: “Tek istediğim barışçıl bir ortamda huzurlu bir yaşam sürmek ve kimseden yardım almadan geçinmek. Bu bir kadın olarak bunu başarmak daha da önemli. Bunun için ise daha fazla fırsata ihtiyacımız var.”
UNHCR tarafından desteklenen toplum merkezi, herkes için güzellikler yaratmak üzere el ele verip güçlerini birleştiren bu kadınların hayatlarına dokunuyor. Toplum merkezi Hanan gibi pek çok mülteci için yeni ufuklar açıyor, yeni fırsatlar sağlıyor ve onların hayata tutunmalarına yardım ediyor. Hanan’ın hikâyesi, dünyada en çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’de yaşayan diğer mültecilerin hikayelerine de ses veriyor. Onun hikâyesi, savaşın ve yerinden edilmenin mültecilerde açtığı yaraların sarılması ve hem mülteci topluluğu hem de ev sahibi toplumun yararı için mültecilerin potansiyellerinin açığa çıkarılmasında mültecilere ve ev sahibi topluma daha güçlü biçimde destek sağlanmasına yönelik ihtiyacı da gözler önüne seriyor.
Temmuz 2017
Share on Facebook Share on Twitter