Vatansız Kişiler

Vatandaşlık Arayışında

Vatandaşlık; birey ile devlet arasında yasal bir bağ oluşturur, vatansızlık ise bir bireyin herhangi bir ülke vatandaşı olarak addedilmediği durumlarda ortaya çıkar. Vatansız kişilerin aynı zamanda mülteci statüsünde oldukları haller yaşansa da, iki kavram birbirlerinden farklıdır ve UNHCR’ın ilgi alanı her iki grubu da kapsar.

 

Devletler arasında hukuki ihtilafların çıkması, bir devletin bağımsızlığını ilan ettikten sonra halkın tamamını vatandaşlık bünyesine dahil etmemesi (devlet halefiyeti), vatandaşlık mevzuatında azınlıklara ilişkin ayrımcılığın olması gibi sayısız nedenler yüzünden vatansızlık vuku bulabilir.

 

Vatansızlık, dünya genelinde tahminen 12 milyon insanı etkileyen büyük bir problem, ayrıca bireylerin yaşamlarında derin etkiler bırakır. Vatandaş statüsünde olmak, insan haklarından etkin bir şekilde yararlanabilmeye ilişkin bir önkoşul sayılır ve topluma tamamen katılabilmek adına vatandaşlığa sahip olmak zaruridir.

 

İlke olarak herkesin insan haklarından yararlanma hakkı varken, seçme ve seçilme hakkı gibi belirlenmiş bazı hakları sadece vatandaşlar haiz olur. Endişelendirici başka bir durum ise vatansız kişilerin birçok hakkının uygulanma sırasında ihlal edilmesidir; söz konusu insanlar çoğu zaman kimlik sahibi olamazlar, eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimleri engellenir, çalışma hakkından yararlanamazlar.

 

Birleşmiş Milletler durumun ciddiyetini göz önünde tutarak 1954 yılında Vatansız Kişilerin Hukuki Statüsüne ilişkin Sözleşme’yi kabul etti.

 

Lakin söz konusu sorun, iyi düzenlenmiş bir vatandaşlık mevzuatı, elverişli prosedürler ve uluslararası doğum tescil sistemi ile önlenebilir. UNHCR’ın görevi, hükümetler ile işbirliği içinde vatansızlığın oluşmasını engellemek, oluştuğu durumlarda ise vatansız kişilerin haklarını korumaktır. Devletlerin atması gereken ilk adım ise 1961 Vatansızlığın Azaltılmasına ilişkin Sözleşme’yi onaylayarak uygulamak olmalıdır.